Duygusal Zeka

Çocuklarımızın, hayatın üstesinden daha iyi gelebilmeleri için neleri değiştirebiliriz? 

Yüksek I.Q.ya sahip bir kişi yaşamında başarısızlıklar yaşayabiliyorken, vasat I.Q.lu bir başkasının , şaşırtıcı derecede başarılı olabilmesinin nedeni nedir? İnsanlar ilişkileri ile ilgili kararlar verirken büyük ölçüde duygularının etkisinde kalırlar. Duygular bedenimizi birbirinden farklı tepkilere hazırlar. Öfke, korku, sevgi, şaşkınlık gibi duygulardan kaynaklanan bu biyolojik tepkiler, deneyimler ve kültür yoluyla biçimlenir. Sevdiği birini yitiren herkes üzülür, ancak bu üzüntüyü yaşama ve gösterme biçimi toplumdan topluma değişir. Aslında insan iki zihne sahiptir. Birisi düşünen zihnimiz, diğeri ise hisseden yüreğimiz. Bu iki zıt kavrama şekli etkileşim halinde çalışırlar ve zihinsel yaşantımızı oluştururlar. Akılcı zihin farkında olduğumuz, düşünceli, tartıp biçen kavrama biçimimizi, duygusal zihin ise fevri, güçlü ve kimi kez mantıksız olan kavrama biçimimizi gösterir. Bu iki sistem genellikle denge halinde çalışırlar, ancak yarı bağımsızdırlar. Tutkular dengeyi sarsınca akılcı zihniyet etkisiz kalır, salt akılcı kararlarsa duygudan yoksun olduğunda isabetli ve kalıcı olamaz. Karar verme sürecinde önce duygularımız bize yol gösterir, sonra mantık işe yarar. Yaşam bizi hep seçimlerle karşı karşıya bırakır ve biz daha önceki deneyimlerimizden aldığımız duygusal dersleri anımsayarak, mantıklı kararlarımızı bu derslerin üzerinde düşünerek alırız. Okullarda ve eğitim sistemimizde, akademik başarı yüceltilerek, kişinin geleceğini belirlemekte çok önemli rolü olan duygusal zekâ faktörü göz ardı edilmektedir. Oysa yaygın kanının tersine, okul başarısının , hayat başarısıyla pek ilgili olmadığı gözlenmektedir. Bir kişinin toplumda edindiği yeri I.Q.su dışında kalan ve yaşadığı sosyal sınıftan şansa dek uzanan pek çok faktör belirler. 

Kişisel(duygusal)zekâ yetenekleri nelerdir? 

1.Öz bilinç (duygusal zekânın temeli):Kendini tanıma, içimizde bir duygu oluşurken onu fark edebilme becerisidir. Öz bilinç sahibi kişiler kendi iç dünyalarında olup bitenlerin ve bu olup bitenler hakkındaki düşüncelerinin sürekli olarak farkındadırlar. 

2.Duyguları idare edebilme: Kendini yatıştırabilme, tutkularının kölesi olmama, yoğun kaygılardan, karamsarlık ve alınganlıklardan kurtulabilme yetisidir. 

3.Kendini harekete geçirebilme: Duygularını bir amaç doğrultusunda toplayabilme, dürtüleri kontrol edebilme, zevki erteleyebilme, sebat ve çaba gösterme, aksiliklerden yılmayıp yeniden deneme, özetle duygusal özdenetim becerisidir. 

4.Empati: Başkalarının duygularını anlayabilme, kendini başkasının yerine koyma yetisidir.

5.İlişki sanatı: İlişkileri başarıyla yürütebilme, başkalarının duygularını idare edebilme (özellikle olumsuz duygularını yatıştırabilme) becerisidir. Duygularımızı fazla bastırsak donuk, kontrol etmezsek ısrarlı ve patolojik olabiliriz. Bize sıkıntı veren duygulara hâkim olabilme, duygusal sağlığımızın da anahtarıdır. Aşırılık dengeyi bozar. Aslında hep aynı duyguyu yaşamadığımız gibi; günün farklı saatlerinde de hep aynı ruh hali içinde olamayız. Ne zaman hangi duyguya kapılacağımızı her zaman kontrol edemeyiz,ancak ne kadar süreceğini belirleyebiliriz.Duyguların yoğunluğu ve süresi uygun ölçüyü aşıyorsa o zaman kronik kaygı kontrolsüz öfke ve depresyona kayabilir.Kendimizi kötü hissettiğimiz sıradan ruh hallerimizi,kendi olanaklarımızla aşmamız gerekir. Anne Babaların çocuklarına davranış biçimi nasıl olmalıdır?
Anne babaların çocuklarına gösterdikleri davranış biçimlerinin çocuğun duygusal yaşamı üzerinde derin ve kalıcı izler bıraktığı, çeşitli araştırmalarla kanıtlanmıştır. Duygusal açıdan yetersiz anne baba tavırlarından en sık rastlananları aşağıdakilerdir; 

* Duyguları göz ardı etmek: Çocukların duygusal sıkıntılarını bir dert kaynağı olarak görüp, geçmesini beklerler. 
* Fazlasıyla serbest bırakmak: çocuğun duygularının farkında olmakla birlikte, çocuğun duygusal fırtınası ile nasıl baş edeceğine hiç karışmazlar. 
* Aşağılamak ve duygulara saygı göstermemek: sert bir şekilde eleştiren ve cezalandıran ebeveynler bu gruba girer. Çocuğun kendisini anlatmasına izin vermezler. Oysaki bir çocuk için en temel duygusal derslerden biri duyguların birbirinden nasıl ayırt edileceğidir. 

Anne babaların bu konuda faydalı olabilmeleri için, önce kendi duygusal zekâlarının temellerini kavramaları gerekir. Bunun için; 

-Duyguların farkına varıp ,idare edebilmeleri, 
-Duygularını kontrol altında tutabilmeleri, 
-Empati kurabilme yeteneklerini geliştirebilmeleri, 
-İlişkiler sırasında ortaya çıkabilecek duygularla baş edebilmeleri gereklidir.

Duygusal açıdan yeterli anne babaların çocukları, daha az gergindir, popüler olurlar, sosyal açıdan yeteneklidirler. Dikkatleri yoğun ve uzun süreli ,kabalık-saldırganlık davranışları enderdir. Kendine güvenen çocuklarla, başarısız olmayı bekleyenler arasındaki fark, yaşamın ilk yılında belirginleşir. Çocukların sonradan edinecekleri beceriler, ilk yıllarda edindiklerinin üzerine oluşur. Okulda başarısız olan çocukların hemen hemen tümü duygusal zekânın bir ya da birkaç öğesinden yoksundur. 

BİR ÇOCUĞUN OKULA HAZIR OLABİLMESİ İÇİN KAZANILMASI GEREKEN DUYGUSAL ZEKÂ ÖGELERİ: 

1.GÜVEN: Çocuğun kendi bedeni, davranışı ve çevresi üzerinde denetim kurduğunu bilmesi, başarılı olacağına ve başaramadığında yetişkinlerden yardım alacağına inanması 
2.MERAK: Keşfin olumlu ve keyifli bir deneyim olduğunu bilmesi 
3.AMAÇ GÜTME: Bir etki yaratma isteği ve bunu hayata geçirme azmi 
4.ÖZDENETİM: Yaşına uyan hareketlerini kontrol edebilmesi 
5.İLİŞKİ KURABİLME: Diğerleri tarafından anlaşıldığı ve diğerlerini anladığını bilerek temas kurması 
6.İLETİŞİM YETİSİ: Sözlü fikir, duygu ve kavram alışverişinde bulunması 
7.İŞBİRLİĞİ KURMA: Bir grup faaliyeti içinde, kendi ihtiyaçları ile başkalarınınkini dengeleyebilmesidir. Anne, baba ve çocuk arasındaki tüm bu küçük etkileşimlerin duygusal bir alt yazısı vardır. Bu mesajların yinelenmesi sürecinde çocuklar duygusal yetilerini kazanırlar ve ilişkilerden duygusal olarak ne bekleyeceklerini öğrenirler.
Anne babaları yetersiz, olgunlaşmamış, uyuşturucu bağımlısı, depresif, öfkeli ya da amaçsız ve kargaşa içindeki çocuklar risk altındadır. En kaygılı, en dikkatsiz, en tepkisiz ve saldırganlıkla içe kapanma arasında en çok gidip gelen çocuklar, ihmal edilmiş ve kötü muamele gören çocuklardır. Uzun süreli araştırmalar gösteriyor ki, şiddet kuşaktan kuşağa aktarılır. Şiddet kullanan anne babalar, çocuklarını cezalandırmak dışında onlarla çok az ilgilenir. Bu modelde ceza çocuğun ne yaptığıyla değil, anne babanın kendisini nasıl hissettiğiyle ilişkilidir. Bu da çocuğa kendini değersiz ve çaresiz hissettirecek,"tehlike her an her yerden çıkabilir" hissi doğmasına yol açacaktır. Onun için çocuklarımızı büyütürken duygusal zekalarının gelişimine önem vermeliyiz.

Uzm Ped.Serpil Sökmen Özalp